Bloomberg Interview Hero2

İrfan Donat ile Röportaj: Bloomberg Akıllı Tarım

Doktar'ın kurucu ortağı Tanzer Bilgen, Bloomberg TV'ye verdiği son röportajda tarımsal üretim stratejilerinin karmaşık dünyasını, modern tarımın finansmanını, sektördeki risk yönetimini ve tarım teknolojileri ile rejeneratif tarımın dönüştürücü etkisini ele alıyor.

01 Şubat 2024 Tarihinden Yayınlandı

İrfan Donat ile Röportaj: Bloomberg Akıllı Tarım

Tarım ve Gıda Sektörü İklim Değişikliği ile Mücadeleye Hazır Mı?

Doktar'ın kurucu ortağı Tanzer Bilgen, Bloomberg TV'ye verdiği son röportajda tarımsal üretim stratejilerinin karmaşık dünyasını, modern tarımın finansmanını, sektördeki risk yönetimini ve tarım teknolojileri ile rejeneratif tarımın dönüştürücü etkisini ele alıyor.

Gıda ürünlerinde tüketici tercihlerinin değişen manzarası ve bu eğilimlerin daha geniş ekonomiye nasıl yansıdığına da deyiniliyor. Tarım sektörünün nabzını tutan bu röportaj, üreticilerden tüketicilere, paydaşlar arasında yankı uyandıran konuları ele alarak sektördeki son gelişmelere dair kapsamlı bir bakış açısı sunuyor.

Youtube’da izlemek için tıklayınız!

İrfan Donat: Akıllı tarıma hoş geldiniz. Ben İrfan Donat. Her Salı olduğu gibi karşınızdayız. Bugün tarım ve gıda sektörünün iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum sürecine ne kadar hazırlandığını ya da hazırlıklı olduğunu biraz teknoloji boyutuyla ele almaya çalışacağız. Onarıcı, yenileyici tarımda -herkes farklı terimleri kullanabiliyor- şirketlerin bu alana bakış açısı ve işin belki de maliyet boyutunu biraz konuşmaya çalışacağız. Küçük ölçekli işletme, yani tarımdaki küçük ölçekli işletmelerin acaba dijitalleşen tarım ekipmanlarına erişimi ne noktada? Bununla ilgili ne tür çalışmalar yapılıyor? Biraz bu konuların yanıtlarını arayacağız Doktar kurucu ortağı Tanzer Bilgen ile birlikte. Hoş geldiniz diyelim. Yayınımıza hoş geldiniz.

Tanzer Bilgen: Hoş bulduk İrfan Bey.

İrfan Donat: Şimdi isterseniz iklim değişikliğiyle başlayalım. COP 28'i de geride bıraktık. Beklentiler çok yüksek değildi ama zaten çok da beklentiyi karşılayacak şeyler çıkmadı. Ufak tefek belki gelişmeler var ama bir taraftan da dediğim gibi şirketlerin artık buna hazırlıklı olması gerekiyor. Özellikle ulusal ve uluslararası ölçekte şirketler belki daha farkında olayın ama bir taraftan da bakıyoruz zamanla yarışılan bir süreçten geçiyoruz. Yani aksiyon almak önemli. Onun devamını getirmek önemli. Ne kadar bir farkındalığı var şirketlerin bu konuda? Siz de biliyorum şirketlerle çalışıyorsunuz. Nasıl bir süreç gözlemliyorsunuz?

Tanzer Bilgen: Ben de iki hafta evvel KOP 28'de idim. Hayatımda ilk defa gittim. Değişik bir tecrübeydi. Dediğiniz gibi çok sonuç odaklı bir etkinlik olmadı ama bizim açımızdan, tarım açısından oranın en önemli çıktısı rejeneratif tarıma yapılan vurguydu. Hatta Boston Consulting Group 160 milyon hektarlık bir rejeneratif tarım dönüşümünden bahsetti. 2030'a kadar yaklaşık 3.6 milyon çiftçinin dönüşümü için 15 şirket 2,2 milyar dolar kaynak ayıracak önümüzdeki 15 sene zarfında. Bu rejeneratif tarım aslında sürdürülebilirliğin bir başka yöntemi gibi düşünebiliriz. Temelinde toprağın sağlığını iyileştirmek, kaynakları tüketmemek ve kullanmak yatıyor. Bunun içinde dönüştürmek gerekiyor tarımı. Farkındalık yüksek. Farkındalık özellikle Amerika'da ve Avrupa'da yani gelişmiş ülkelerde yüksek. Burada öncülüğü genelde uluslararası tüketiciye ürün sağlayan gıda içecek şirketleri başı çekiyor. Ama hala, yani Avrupa, Amerika pazarları için bile dönüşümün başındayız diyebiliriz.

İrfan Donat: Yani daha sistematik ya da bütüncül yaklaşılıyor bu konuya. Yoksa daha işin başında mıyız?

Tanzer Bilgen: Yavaş yavaş yaklaşmaya başlandı. Burada şimdi farklı farklı şeyler, oyuncular oluyor. Kaynakları kullanabilmeniz için kararları bilgiye dayalı, veriye dayalı almanız gerekiyor. Bir tarafta teknoloji partnerleri var. Yani sahaya giriyorsunuz, dijitalleştiriyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Sulama yönetiyorsunuz. Ya da işte bitki beslemeyi daha bilimsel şekilde yapmaya çalışıyorsunuz. Bir tarafta teknoloji var, diğer tarafta implantasyon ortakları bulunuyor. Yani siz sahaya ekip çıkartıyorsunuz. Çiftçileri eğitiyorsunuz, gerektiği zaman toprak analizini yapıyorsunuz. Ondan sonra bazı noktalarda çiftçilerin teknik desteğe ihtiyacı oluyor. Orada agronomik zirai destek sağlıyorsunuz. Üçüncü olarak da bu programların gerçekten değer ürettiğini, fayda yarattığını sağladığını göstermek için aslında bir validasyon gerekiyor. Orada da işte teknoloji kurdunuz, sahaya çıktınız, buradan toplanan bütün verileri bir platform üzerinde ya da bir raporla görselleştirip denetime açıyorsunuz. Temelinde bu programların üç bileşeni var. Biz biraz daha farklı yaklaşıyoruz diyelim.

İrfan Donat: Her firmanın tabi olaya yaklaşımı farklı açılardan olabilir. Örneğin bir alkolsüz içecek firması işin su tasarrufu kısmına odaklanıyor olabilir. Bir çikolata firması işin biyoçeşitlilik tarafına belki daha öncelik veriyor olabilir. Ya da sözleşmeli üretim yapan bir şirket karbon ayak izini azaltmaya öncelik veriyor olabilir. Aslında hepsi birbirine baktığımız zaman doğrudan ya da dolaylı bir etkileşim halinde. Şirketlerin bu noktada ortak çalışma kültürü de oluşmaya başladı mı? Yoksa herkes kendi yolunda mı gidiyor?

Tanzer Bilgen: Şu anda herkes kendi yoluna gidiyor diyebiliriz. Yani ortak çalışma ile ilgili fikir değiş tokuşları oluyor. Dünyada bunlara yönelik daha fazla etkinlik olmaya başladı. Mesela her yıl sanırım üç tane büyük etkinlik oluyor rejeneratif tarımla ilgili. Biri Amsterdam'da oluyor, biri Amerika Birleşik Devletleri'nde, diğeri de sanırım bu aralar Güney Amerika'da olacak diye biliyorum. Şirketler yeni yeni birbirleriyle konuşuyor ama temelinde herkes kendi rejeneratif dönüşüm programını uyguluyor. Burada birkaç tane bariyer var. O bariyerler de şunlar aslında. 1- Ortak bir iş yapış tarzı henüz gelişmedi.

İrfan Donat: Olması gerekmez mi aslında?

Tanzer Bilgen: Gerekir tabii. Yani zaten pazar oraya doğru ilerliyor ve bunu yaparken de nasıl söyleyeyim, birçok etkiyi sahaya indirebilmek için mevcut durumda birçok farklı partnerle çalışmak zorunda kalıyor şirketler. Yani ne yapıyorsunuz? Diyelim ki uluslararası bir şirket misiniz? Yedi ülkede faaliyetiniz var. Meksika'da orada bir üniversiteyle çalışıyorsunuz da Fransa, Almanya'da bir tane implantasyon ortağı var ama her ülkede de farklı bir oyuncu teknolojisini sağlıyor. Dolayısıyla bütün bu uluslararası programı tek bir noktadan yönetebilmek yerine, her birinde yerel ofislerinizde her bir yerel ofisin beşer tane alt yüklenicisi ile yürütmek zorunda kalıyor. Burada bir farklılık oluyor. Biz de son 18 aydır buraya odaklandık. Hani sağladığımız teknolojilerin yanında bir de program yönetim birimi kurduk.

Speaker 1: Nedir bu program yönetimi?

Tanzer Bilgen: Program yönetim birimi aslında dijital ve yeşil dönüşüm programlarını tasarlayıp şirketler adına yönetmeye odaklanıyor.

İrfan Donat: İklim taahhüdü olan şirketler, özellikle.

Tanzer Bilgen: İklim taahhüdü olan şirketler olabilir. Sözleşmeli tarım yapıp bütün operasyonlarını excellerde yürüten şirketler olabilir. Veya siz organik şirketisinizdir, Almanya'ya, Avrupa'ya ihracat yapıyorsunuzdur. Şimdi yeşil mutabakat geliyor. Burada karbonu ölçeceksiniz işte ne bileyim organik sertifikalarını dijital olarak göstereceksiniz. Bütün bunlar bir dijital dönüşüm aslında. Dijital ve yeşil dönüşüm ve bunlar böyle sihirli değnekle olmadığı için yani siz bir teknolojiyi sahaya koyduğunuz zaman hemen faydasını göstermediği için normal şirketlerin dönüşmesi gerekiyor. Hem şirketlerin hem çiftçilerin. Bu da aslında bir bilimsel yaklaşım ve sistematik yaklaşım gerektiriyor. Biz de 18 ay evvel bununla ilgili bir birim kurduk. Aslında biz son beş yıldır çeşitli şirketlerin iklim taahhütlerine yönelik programlar tasarlayıp yönetiyoruz. Örneğin salçalık domates endüstrisinde büyük bir oyuncunun dijital dönüşüm programını yönetiyoruz.

İrfan Donat: Yani tarladan sofraya tedarik zincirinin her halkasını mı konuşuyoruz? Domatesten örnek verdiğiniz için soruyorum, o işin tohum toprakla buluşması, gübreleme, ilaçlama, sulama sonrasında sanayi kısmı işlenmesi gibi.

Tanzer Bilgen: Yani aslında biz tarladan fabrikaya kadar olan kısma çok odaklıyız. Esas uzmanlık alanımız o. Orada da her tarlaların dijital ikizlerini yaratıyoruz. Hem çevresel bütün verileri tutuyoruz hem insan müdahalesiyle olan verileri. Ne zaman suladı, ne zaman ekti gibi. Bunları toparlayıp üzerine de veriye dayalı karar alma yöntemlerini hem ziraat ekiplerine hem çiftçilere öğretiyoruz. Yani veriye dayalı karar almak ne demek? Hani eskiden ne vardı? Ben sezonda altı kere suların her birinde 10'ar saat sularım. Şimdi öyle değil yani. Şimdi 5 kere de sulayabilirsiniz. Ya da 14 kere sulayın. Her seferinde işte dekara 25'er ton verebilirsiniz. Anlatabiliyor muyum? Bunların her biri artık sensörle yapılmakta.

İrfan Donat: Daha ölçülebilir.

Tanzer Bilgen: Ölçülebilir, veriye dayalı ve büyük verilere dayalı sistemlerle yapmaktan bahsediyoruz. Bu dönüşüm programlarında anahtar şu: Çocukluğumuzu düşünelim. Nasıl hani ilk A harfini veya ilk kelimeyi yazmadan bize 3 haftada çizgiler çizdirdiler, onun gibi. Dönüşüm için pratik lazım. Yani bir tane sınıf eğitimine girip işte ben 13.000 kişiye eğitim verdiği demek de bir yetkinlik kazanılmıyor. Dolayısıyla bunun için sık pratik gerekiyor. Doktarın iyi yaptığı işlerden bir tanesi de şu: Biz fenolojik takvime uygun bir şekilde bir pratik yapma metodolojisi geliştirdik geçtiğimiz 5 sene içinde. Örneğin mesela biz sulamayı dijital yöntemlerle yapmalarını istiyoruz. Sene içinde çiftçilerle en az 5 6 kere farklı kanallardan konuşuyoruz. Yani fiziksel ziyaret ediyoruz, dijital toplantılar yapıyoruz. Ondan sonra kendi ezberlerini de ne yapıyorlarsa veriye dayalı yeni karar ne olması gerekiyor bunları tartıştırıyoruz insanlara. Bunları yaparken de hep yanımızda müşterilerimizin ziraat ekipleri oluyor. Çünkü onlar için de yeni bir iş yapış yöntemi. Bu da bir dönüşüm demek. O dönüşüm yolculuğu da nereden baksanız 3 sene, 4 sene sürebiliyor. Bu dijital dönüşüm tarafında, rejeneratife girdiğiniz zaman orada 5 ve üzeri.

İrfan Donat: Peki hem dijital hem de onarıcı tarım tarafındaki o dönüşümün bir de maliyeti var. Size nasıl bir fatura çıkıyor?

Tanzer Bilgen: İnsanların aklında sürekli çok büyük bir maliyet çıkacakmış gibi gözüküyor. Yani öyle düşünüyorlar ama aslında böyle bir şey yok. Temelinde ne kadarlık ürün alıyorsanız onun %1.5’ini geçmiyor senelik. Yani diyelim ki siz 10 milyon dolar senelik salçalık domates alıyorsunuz. Her sene maliyetiniz 150 bin dolar civarında olacak.

İrfan Donat: Bu maliyetin ötesinde bir de geri kazandığınız bir süreç var.

Tanzer Bilgen: Yani sadece gübrede yüzde 25 tasarruf ediyorsunuz. Bu sadece gübrede. Mesela bu sene tuta absolutada 9 ilaç attı Karacabey ovasındaki çiftçiler. Biz dijital böcek kapanlarıyla iki ilaçtan tasarruf ettik. Yüzde yirmi de bu tarafta var.

 İrfan Donat: Hem maliyet, hem de çevre faktörü. Ekolojik olarak da çevre dostu bir uygulamadan bahsediyoruz.

Tanzer Bilgen: Yani rejeneratif tarımın 4 tane bileşeni var. Suyu dikkatli kullanmak -su geri kazanımı deniyor-, biyoçeşitliliği arttırmak, toprağın sağlığını yükseltmek -yani topraktaki organik maddeyi- üzerine bir de topraktaki ana ürününüzün yanına örtü bitkisi ekleyip tarlayı ya da bahçenizi sürekli yeşil tutmak ve topraktaki canlılığı arttırmak. Yani bu 4 tane bileşeni bir araya getirdiğiniz zaman, tek tek de yapabilirsiniz, hepsini bir arada da yapabilirsiniz. Rejeneratif tarım temel olarak bu oluyor yani.

İrfan Donat: Bu tabi konuştuğumuz iklim değişikliği, su kaynakları üzerindeki baskı, toprak üzerindeki bu tahribat… Hepsini topladığımızda hakikaten fatura aslında çok büyük, insanoğluna çıkan fatura. Şirket olarak sizler tabi bunu yönetmek için asıl büyük şirketlerin çok ufak kaynaklarla bunu bunun üstesinden gelebileceğini söylüyorsunuz. Önemli bir nokta. Dün de Ulusal Su Kurulu kuruldu ve ilk toplantısını yaptı. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumak da orada birkaç veri paylaştı. Hakikaten çok çarpıcı. Diyor ki Sayın Bakan, 2030 yılına geldiğimizde nüfusumuzun yüzde 10 artacağını öngörüyoruz. Su kaynaklarımızın %20 azalacağını öngörüyoruz. Böyle giderse yani mevcut sistem bu şekilde devam ederse 6 yıl sonra nüfusumuzun yüzde 49'u sulanan tarım alanlarında, yüzde 78'i su yetersizliği riskiyle karşı karşıya kalacak. Yani ciddi, felaket bir senaryo aslında. Dolayısıyla bugünden önümüzdeki 6 yılda yapacak çok iş var. Süre dar. Çok iş var. Şirketler, şimdi ulusal uluslararası ölçek dedik, genelde bu şirketler daha bu işin farkında ve yöneliyor. Yoksa maliyetleri duyup da ya bu aslında yapılabilir bir şey deyip daha küçük ve orta ölçekli işletmeler, şirketler de bu tarafa yönelmeye başladı mı?

Tanzer Bilgen: Yani başladılar. Bu aslında şirketin büyüklüğünden, küçüklüğünden ziyade kimin tarafından yönetildiği, vizyonla ilgili, öngörüyle, değişmeye açıklıkla ilgili bir şey ve hazırlığın zaman alacağını farkına varmak ile ilgili bir şey. Türkiye'de birçok şirket 1 Ocak 2026’da eyvah ben ne yapacağım diyecek. Bazıları aksiyon almaya başladı.

İrfan Donat: Bu bir tercih değil, zorunluluk aslında. Şirketlere bırakılacak, acaba bunu yapsam, yapmasam gibi bir tercih yok şu anda. Herkes yapacak bunu. Bugünden başlayıp yapabilirsin ya da yumurta kapıya geldiği zaman.

Tanzer Bilgen: Yani dünyanın dönüşmesi gerekiyor. Aç kalmamanız için dönüştürmemiz gerekiyor. Ne yapmamız gerekiyor? Kaynakları kullanmamamız gerekiyor, tüketmememiz gerekiyor. Onun için de 2 tane yöntem var 1. Veriye dayalı karar vereceksin. 2- Doğaya saygılı üretim yapacaksın, sürdürülebilir yapacaksın. Biri dijital dönüşüm, diğeri yeşil dönüşüm ve bunun ikisi de birer dönüşüm, kültürel dönüşüm hareketi ve zaman alıyor. Dolayısıyla şimdiden başlamak lazım. Burada başlayan Türk şirketleri var, yok değil ama uluslararası şirketlere göre insani şirketin sayısı olarak gerideyiz tabii ki. Ama dönüşen şirketler yani bir müşterimizle mesela, salçalık domates sektöründe çalışan bir müşterimizle 6 yıldır bu konu üzerinde çalışıyoruz. Yeni bir organik üreticisiyle yakında çalışmaya başlayacağız. Onun dışında uluslararası şirketler var Türkiye'de faaliyet gösteren, biriyle biyoçeşitlilik çalışıyoruz Bursa'da. Bir diğeriyle su geri kazanımı çalışıyoruz iki lokasyonda. Geçen sene 1,1 milyar litre su tasarrufu yaptık nektarin bahçelerinde ve şeker pancarında. Şeker fabrikaları dönüşmeye başlayacak. Bence onlar da sırada. Dolayısıyla ilgi alaka var. Bununla ilgili kendini kanıtlamış yöntemler var. Kesinlikle fiyattan da korkmamak gerekiyor. Çünkü yüzde bir buçuğu geçmiyor.

İrfan Donat: Gereksiz korku bazen Green washing hikayesine döndürüyor. Yani bir şeyler yapılıyormuş gözüküyor ama arka planda baktığımız zaman yok. Yeşil badana, yeşil aklama diyorlar ona. Sadece tarım, gıda için konuşmuyorum. Her sektörde bu dönüşüm olması lazım iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum noktasında. Ama dediğimiz gibi bazen gereksiz korkular, bazen gereksiz maliyet hesapları ya da işin arkasından dolanma kültürü mü diyeyim? Tüm dünyada bu var, Türkiye özelinde de konuşmuyorum. Green washing hikayesi var ama artık o da yavaş yavaş elimine olacak, elenecek.

Tanzer Bilgen: Yani şöyle. Onun biraz sebebi bu işin sahibinin olmamasıyla ilgiliydi. Ceo'ların yan ajandası olarak verdiler. Şimdi uluslararası şirketlerde Sustainable Procurement Officer diye bir rol var. Yani sürdürebilir tedariği nasıl sağlayacağız? Tedariği sağlayabilmeleri için de burada hakikaten o yeşil dönüşümü yapmaları gerekiyor. Odaklanıyorlar ve net hedefleri var. Bu şekilde sahiplik ve hedefle oluyor. Yani ajandanızın kenarında bir madde ise o green washinge dönebiliyor o zaman.

İrfan Donat: Şimdi bir de dijitalleşmeye konuşurken tarım ekipmanlarında biz dijitalleşmeyi zaten artık yaşıyoruz, görüyoruz, şahit oluyoruz. Ama şöyle bir algı var. Evet teknoloji yatırım yapacağımız tarım makinaları iyi hoş güzel de Türkiye'deki ölçeğe baktığımız zaman ortalama büyük işletmelerin büyüklüğüne, küçük ya da orta ölçekli bir üretici çiftçi bunlara nasıl erişir? Otonom sistemlerden gübreleme sistemlerine kadar ya da buna benzer orada nasıl bir yol izlenebilir? Yani tarım ekipmanlarının dijitalleşmesi noktasında çalışmalar olduğunu biliyorum, işi biraz daha böyle bizim ölçekteki Türkiye'nin özelinde sanki terzi usulü yapılan çalışmalar var. Nedir oradaki durum?

Tanzer Bilgen: Şimdi şöyle bizim gelişmiş bir ekipman sektörümüz var ama ekipman sektörümüzün ağırlığı demir çelik işleri, biraz da mekanik işleri. Dolayısıyla dijital tarafta Avrupalı rakiplerimizin gerisindeyiz. Gerisinde olmamızın sebebi belki yeteri kadar derinlik olmaması. Özel bir bilgi birikimi gerekli.

İrfan Donat: Biraz daha Ar-Ge ve inovasyon yatırımının olması gerekiyor.

Tanzer Bilgen: Evet evet ve bu yeteneklerin aslında bu konuyla ilgili çalışabilecek insanların, bu şirketlerin tesislerinin yakınında yaşamaması aslında bakarsanız. Dolayısıyla biz de sahadan veri toplayan teknolojilerin birçoğunu oturttuk. Artık ticari olarak piyasaya sunuyoruz. Sahadan verileri topluyoruz, bunları yapay zeka algoritmaları ile işliyoruz ve karar önerilerini akıllı telefonlar üzerinden ya da mesajlarla, aramalarla çiftçiye karar önerisi olarak iletiyoruz. Bir de bu kararların uygulanmaları var. Bunlar da akıllı ekipmanlarla oluyor. Dolayısıyla bu dikey entegrasyonda artık son adıma geçtik. Ama orada ne yapıyoruz? Mesela Doktar hiçbir zaman ekipman üretmeyeceği için Türkiye'de birkaç tane önde gelen ekipman markasıyla işbirliği yapıyoruz.

İrfan Donat: Ne yapıyorsunuz?

Tanzer Bilgen: Değişken oranlı gübreleme makinesi prototipini ürettik. Sahada denedik. Şimdi dört tane daha üretip önümüzdeki birkaç ay içinde son saha testlerini yapıp ondan sonra ticari ürün haline getireceğiz.

İrfan Donat: Yani dijital olmayan bir gübre ekipman sistemine siz dijital cihazınızı takacaksınız ve adapte edeceksiniz. Böylece tarlada nereye ne kadar gübre atılması gerekiyor ölçecek.

Tanzer Bilgen: Şöyle olacak aslında. Bu ekipmanlarda bir düz ekipmanlar var, bir de bölüm kontrolü diye çeşitli aparatlar ekleyebiliyorsunuz. Mesela gübre serpme makinesinde beş farklı miktarda atabilmenizi sağlayan cihazın ismi bölüm kontrolü ya da tarlaya yukarıdan ilaç verdiğiniz zaman soldaki dört tane tabancayı kapatmanızı sağlayan sistemin ismi bölüm kontrolü. Biz burada uydu üzerinden değişken oranlı uygulama haritaları oluşturuyoruz. Bunu Avrupa'da agrirouter diye bir sistem üzerinden traktörlere indirebiliriz. Ama Türkiye'de traktörler dijital olmadığı için bir ekipman üreticisinin bölüm kontrolü olan gübre serpme makinesini dijitalleştirdik. Dijitalleştirmeden kastım bir modem artı içine bir bilgisayar bağlayıp uydudan gelen bu verileri ekleyip cihazın değişken oranlı uygulama yapmasını sağlıyoruz. Bundan sonraki ürün de ilaçlama aletinin değişken oranlı yapabilmesini sağlamak olacak.

İrfan Donat: Burada da nasıl bir fiyat farkı çıkıyor?

Tanzer Bilgen: En az yarı yarıya olacağını tahmin ediyoruz.

İrfan Donat: Daha ticari, daha yaygın hale gelecek.

Tanzer Bilgen: Kesinlikle öyle. Yabancı markaların full dijital cihazları 30 35 bin Euro diye biliyorum. Öyle gübre serpme makinelerinde genişliklerine göre değişebilir.

İrfan Donat: Yani ortalama sizin yapacağınız bu cihazın fiyatı ne olacak?

Tanzer Bilgen: Dediğim gibi son fiyatları çalışmadık ama en az yüzde 50 daha ucuz olacağını planlıyoruz. Dolayısıyla Türkiye için çok faydalı olacak. Türkiye'nin bu arada ekipman sektörü iyi ihracat yapan da bir sektör. Yani Afrika'ya da, Avustralya'ya da, Doğu Avrupa'ya da yapıyoruz. Dolayısıyla bu dijital ekipmanlar da ihraç edilebilecek. Orada da yine tekrardan rekabetçi olabileceğiz.

İrfan Donat: Biz tarım, ekipman, traktör ve know-how ihracatını da konuşuyor olabileceğiz bu durumda.

Tanzer Bilgen: Evet, biz bir de bu Türk şirketleriyle Almanya'da Agritechnica fuarında aslında tanıştık, konuştuk. Şimdi önümüzdeki sene bayağı gelişmeler olacak bu konuda.

İrfan Donat: Umarız güzel sonuçlar çıkar. Biz de buradan sizlerle paylaşırız kamuoyuna. Başarılar diliyorum. Bugün Doktar Kurucu ortağı Tanzer Bilgen ile birlikte hem onarıcı tarımın dijital dönüşümdeki yerini, şirketlerin bu konudaki farkındalığını ya da uygulamalarını ve sahadan en azından güncel bilgileri sizlere aktarmaya çalıştık. Yarın saat 12:30'da her Çarşamba olduğu gibi tarım ile karşınızda olacağız.

 

Röportajı Youtube’da izlemek için tıklayınız!